fbpx

Neden duruyoruz ?  Ruhumuz Geride Kaldı…!

 Uzun zamandır  öyle hızlı yaşıyoruz ki.. Farkına bile varmadan bizim için çok önemli dediğimiz konuları bile bir bakmışız ki ..

Geçmiş gitmiş..

Geçenlerde bir yazı okudum, tamda buna uyuyor.

“Batılı gezgin, atlarının üzerinde giderken ara ara yolda bekleyen kızılderililere “ne oldu, neden durduk?” diye sorar. Kızılderili “çok hızlı gidiyoruz. ruhlarımız geride kaldı.” Diye cevap verir…

Tam da böyleyiz işte.

Sanki biraz yavaşlasak mı ? Hatta dursak mı biraz ?

Son zamanlarda özellikle gençlerde duyduğum, ilişkiler için “akışında” gibi kelime ile tarif ediyorlar ilişkilerini .. Çok anlam vermemiştim.

Aslında bazen “Akışına bırak” dediğimiz konular için tepki verirdim, şimdi vermiyorum.

Bazen “akışına bırakmak” dediğimiz şey, aslında hayatın bize öğrettiği en değerli derslerden biri olabilir. “Akışına bırakmak” bana da vurdumduymazlık, umursamazlık gibi geliyordu. Ama zaman geçtikçe ve hayat bana çeşitli deneyimler sundukça, bu kavramın aslında ne kadar  anlamlı olduğunu fark ettim.

Düşünsenize, her şeyi kontrol etmeye çalışarak ne kadar yoruluyoruz. Planlarımız, hedeflerimiz, beklentilerimiz… Hepsi güzel, hepsi gerekli belki de. Ama bazen bu kadar sıkı sıkıya sarıldığımız bu şeyler, bizi asıl yaşamaktan alıkoymuyor mu?

O Kızılderili hikayesi tam da bu noktada çok anlamlı. Ruhumuz geride kalıyor, çünkü biz hep ileriye koşturuyoruz.

Peki nereye? Neyin peşindeyiz bu kadar?

Belki de durup bir nefes almak, etrafımıza bakmak, anı yaşamak…

Bunlar bizim için çok daha değerli olabilir.

Gençlerin “akışında” dediği ilişkiler belki de bu yüzden. Belki de onlar, bizim neslin düştüğü hatalardan ders çıkarmışlar. Her şeyi planlamanın, her adımı kontrol etmeye çalışmanın ne kadar yorucu ve bazen de anlamsız olduğunu görmüşler. Belki de sadece anı yaşamak, ilişkinin doğal akışına izin vermek, onlar için daha anlamlı geliyor.

Bu, hayatın diğer alanları için de geçerli aslında. İş hayatımızda, kişisel gelişimimizde, hobilerimizde…

Bazen planlarımızı bir kenara bırakıp, hayatın bize sunduğu beklenmedik fırsatlara açık olmak, bizi çok daha güzel yerlere götürebilir.

Tabii ki bu, tamamen sorumsuz olmak ya da hiçbir şey için çaba göstermemek anlamına gelmiyor. Aksine, bu bir denge meselesi.

 Hedeflerimiz olsun, planlarımız olsun, ama aynı zamanda hayatın akışına da saygı duyalım. Bazen en güzel şeyler, hiç beklemediğimiz anlarda, hiç beklemediğimiz şekillerde karşımıza çıkabilir.

Belki de şimdi, biraz yavaşlamanın, hatta durmanın zamanı. Ruhumuzu yakalayalım. Anı yaşayalım. Etrafımızdaki güzellikleri fark edelim. Ve belki de, sadece belki, hayatın akışına biraz daha güvenelim.

Kim bilir, belki de bu “akışına bırakma” fikri, modern dünyanın koşturmacası içinde kaybettiğimiz bilgeliği yeniden keşfetmemizi sağlayacak

Hızlı yaşamak yerine, derin yaşamayı öğrenmek…

Ne dersiniz, biraz yavaşlayıp, hayatın akışını hissetmeye ne dersiniz?

Hep mutlu ve sağlıklı olun…!

Leave a Reply

Clicky